Fated to Love You Dizi İnceleme Yazısı

Resim
Umarım döktüğüm gözyaşları kadar mutlu olursun...     Herkese yeniden merhaba;     Bu yazımda sizlere kült kore dizilerinden biri olarak sayılan çin dizisinden uyarlanmış'' Fated to Love You'' adlı diziden bahsedeceğim.     Duygusal draması ve komedisi son derece güçlü olan dizi, 2008 yılında aynı ismi taşıyan Çin dizisinden uyarlanmıştır.Dizinin Thai, Kore ve Türk versiyonlarıda bulunmaktadır.           Dizinin Konusu;     Lee Gun, büyük bir şirketin başkanıdır. Kör kütük aşık olduğu bir kız arkadaşı vardır. Kim Mi Young ise son derece uysal bir genç kadındır. Çalıştığı yerdeki kişiler tarafından Post it (yapışkan kağıt) lakabı takılmıştır. Bir gün kazandığı bir ödül sonucu tatil ödülü kazanır. Kız arkadaşına evlilik teklif etmek için hazırlanan Lee Gun ile sarhoş oldukları bir akşamın devamında yanlışlıkla birlikte olurlar ve Kim Mi Young hamile kalır.      Dizi Hakkında; 2014 yılı...

Chicago Typewritter Dizisi Analiz Yazısı

 


    Ülkemizi kaybetsek dahi, kimse sözcüklerimi alamaz benden. Yazamazsam şayet ne farkım kalır hayaletten..


        Yapacak bir işiniz gelirse aklınıza şimdi yapın. Bugün gökyüzü açık olsa belki yarın bulutlu olur bilinmez. Dün artık bitti. O yüzden şimdi yapın. Güzel bir söz gelirse aklınıza şimdi söyleyin. Yarın hiç gelmeyebilir. Sevdiğiniz insan hep yanınıza da olmayabilir. Sevgi dolu bir sözünüz varsa şimdi söyleyin. Bir tebessüm vermek istiyorsanız şimdi gülümseyin. Şimdi yapın arkadaşınız gitmeden önce..


Güller açıp da kalbin pır pır ettiğinde, gülümsemeni ver bana
Söylemen gereken bir şarkı varsa, şimdi söyle
Güneşin battığında, O şarkıyı söylemenen için çok geç olacak
Şarkını söyle, tam şu anda..

    

Sanırım Chicago Typewritter dizisine dair aklımda kalan ve ruhuma zımbaladığım başlıca replikler bunlardı. Dizinin geçtiği mekanlar, oyuncuların performansları, dizinin senaryosu ve müzikleri gerçekten baştan aşağı dizinin kalitesini yansıtan detaylardı. Repliklerin bu kadar zerafet dolu olması ve izleyicinin kalbine dokunmasını pek sevdim. Diziyi izledikten sonra bıraktığı etkiyi uzun bir süre üstümden atabileceğimi pek sanmıyorum. Uzun lafın kısası, favori dizilerimin arasında Chicago Typewritter dizisini de ekledim:)



Dizi Hakkında;

2017 yılı fantastik/ gizem/ romantik türü bir yapım olan bu dizi toplamda 16 bölümden oluşmaktadır.

Kill Me Heal Me'nin senaristi olan Jin Soo Wan'ın imzasını taşımaktadır.

Dizinin başrol oyuncuları; Yoo Ah In, Im Soo Jung ve Go Kyung Pyo'dur.



Dizinin konusu;

1930'lu yıllarda Kore'nin Japon işgali sırasında yaşamış olan 3 gencin reenkarnasyon geçirip bir sonraki hayatlarında yazar, hayran ve hayalet olarak yeniden bir araya gelmelerini konu almaktadır. Bu yeniden bir araya gelişlerinde önceki hayatlarında yarım kalan işlerini tamamlamayı ve akıllarında kalmış soruları bir cevap bulmaya çalışırlar.


Not

1- Reenkarnasyon inancına göre hayatını dolu dolu yaşayan ruhlar, yaşadıkları hayatı pişman olmadan tamamladıkları için geçmiş hayatlarını hatırlamadan reenkarne olurlar. Pişmanlıkla ayrılan veya gözü arkada kalan ruhların ise eski anıları yeni yaşamlarında da onlarla birlikte olur..

2-Çocuklar kişinin önceki hayatlarında düşmanlarıdır. Bu kişi, önceki hayatını hatırlayan kişiye karşı mertebesini yükseltmesi için iyi davranmalıdır.



Han Seo Joo / Yoo An In

Ünlü bir yazar olan Han Seo Joo bir yönü ile oldukça yaratıcı iken diğer yönüyle oldukça depresif bir kişiliğe sahiptir. Terk edilme korkusu yüzünden hayatına kolay kolay birine alamaz.

Jeon Seol/ Im Soo Jung

Asıl mesleği veterinerlik olan Jeon Seol, ünlü yazar Han Seo Joo'nun ilk hayranıdır. Yaptığı tüm işleri ilgiyle ve büyük bir hayranlıkla takip eder. 

Yoo Jin Oh/ Go Kyung Pyo

Daktilo'nun hayaletidir. Nasıl öldüğünü bilmediği için reenkarne olamaz ve daktilo'nun içine hapsolur. Bir iş gezisi sırasında geçmiş hayatında eski dostu olan Han Seo Joo ile karşılaşır ve onun yanına gitmek için bir yol arar.

Baek Tae Min /Kwang Si Yang

Han Seo Joo gibi o da bir yazardır. Han Seo Joo'yu rakibi olarak görmektedir. 


Dizi hakkında yorumlar;


Spoiler içermektedir.

Aklıma takılan ilk şey Yoo Jin Oh takım elbiselerini nereden alıyor? Böyle şık giyinmeyi nasıl beceriyor? sorular sorular.. İşin şakası bu tabi :)

Öyle minnoş minnoş bakma :)


Dizi iki farklı zamanda geçiyor. Biri 2017 dünyası diğeri 1930 yılı dünyası. 1930'lu yıllarda geçen dönemde Kore, Japonya'nın işgali altındadır. Bu zorlu koşullarda bir araya gelen 3 genç ülkelerinin kaderini değiştirmek için çabalarlar. Tabi bir yandan da zorlu koşullar beklenmedik yakınlaşmalarıda beraberinde getirerek bu üç genç birbirleriyle çok iyi dost olurlar. Carpe Diem (Anı yaşamak) adı verilen bir mekanda yaşayan bu gençler mekanın ismi gibi yarının belirsiziz havasından kaçabilmek için dostluklarına sarılıp, güç aldılar birbirlerinden. Bir an bile sonrası düşünmemek için o an nasıl yaşamak geliyorsa içlerinden öyle yaşadılar bu yerde...  




Ana karakterlerden Han Seo Joon geçmiş hayatında yine bir yazardır fakat gerçek kimliğini gizlemek için çapkın ve kadın düşkünüymüş gibi davranır aslında kendisi patron lakaplı bir direniş örgütünün lideridir. Örgüt lideri olarak amacı yaşadığı ülkeyi özgürleştirmek ve işgal altından kurtarmaktır. Bunu başarmanın yegane yolu ise silahlanarak örgütlenmektir. İdealleri uğruna idealleri uğruna yazmaktan ve sevdiği kadından vazgeçmiş olsa da bir sonraki hayatında yeniden yazar olmasına ve Jeol Seol ile karşılaşmalarına gerçekten çok sevindim. 

Jeol Seol ile eski hayatlarını hatırlama sürecinde birlikte aldıkları yolu, her ikisininde ciddi terk edilme korkusunun olmasına rağmen yine de birbirlerinden uzaklaşmamalarını ve zorluklara birlikte göğüs gerecek cesareti birbirlerinde bulmalarını cidden çok güzel buldum ve aralarındaki bağı çok özel kıldı.


Diğer bir ana karakter olan, Jeol Seol ise geçmiş hayatını ve o hayata dair kötü anılarını çocuk yaşta hatırlamaya başlamıştır ve bu yüzden annesinin onu terk ettiğini düşünür. Bir çocuk için ne zor bir durum :( Yıllar geçer kendi ayaklarının üstünde durur. Bir teslimat sırasında ilk hayranı olduğu yazar Han Seo Joon ile tanışma fırsatı bulur. Yazarın güvenle alakalı sorunları olduğu için dış dünyaya karşı ördüğü duvarı bir anda yıkamaz. Adına ister kader deyin ister şans bir şekilde birbirlerinden uzaklaşmayı deneselerde başarılı olamazlar, bir şekilde yolları hep birbirine çıkar. Bölümler ilerledikçe bu tesadüfün altından Jeol Seol'un geçmiş hayatında Han Seo Joon'u koruma isteğinin yattığı ortaya çıkmasıyla gözyaşlarım yine pıt pıt döküldü.. 


Hayalet olan Yoo Jin Oh'un ortaya çıkmasıyla birlikte dizi daha bir keyifli hale geldi. Özellikle köpek olarak ortaya çıktığı sahnelerde gözlerim yaşlı izledim. Köpeklerin sadık hayvanlar olduğunu bilmeyen yoktur sanırım.Yoo Jin Oh’un 80 yıl boyunca dostlarına sadık kalışını bir köpeğin sahibine duyduğu sadakat ve sevgi üzerinden yansıtarak aktarmalarını bu diziye dair beğendiğim en ince detaylardan biriydi..

Nasıl öldüğünü hatırlayamayan Yoo Jin Oh'un ruhu bir daktiloya hapsolmuştur ve 80 yıl boyunca o daktiloya bağlı yaşar. Onun gözünden bakınca aslında yaşadığı ne büyük bir yalnızlık. Geçmişe dair anıların hala dün gibi canlı, arkadaşlarını özlüyor ama gidemiyorsun yanlarına, hayattan bağı kopmuş ama hala ölmeyi bekliyorsun.. 

Hikayesine en üzüldüğüm karakterdi kendisi.. Ona dair en üzüldüğüm sahnesi ise Jeol Seol ile fotoğraf çektirmek istediği sahneydi. Hayalet olduğu için fotoğraflarda gözükmeyen Jin Oh, fotoğraf makinesindeki fotoğraflara bakarak iç çekmesine öyle üzüldüm ki..

Aslında biz 3 kişiyiz..




Yoo Jin Oh'un Han Seo Joo ile kurduğu bromance ilişkisini bazen gülerek bazen hüzünlü gözler ile izledim. Bana bu ikisi Goblin dizisindeki Kim Shin ile Ölüm meleğinin ilişkisini hatırlattı. İlk başta diziyi bazı noktalarda çok benzetsemde zamanla aralarında çok fark olduğunu anladım. Her iki dizide iki ayrı kulvarda oldukça iyi olup, kendilerine has artıları ve eksileri olan diziler olduğunu düşünüyorum. Benzerlik kurmak her iki yapıma da haksızılık olacak gibi geliyor bana..

Dizinin sonunu çok beğendim. Oldu bittiye getirilen bir son değildi ve gözyaşlarımı yine tutamadım son sahneler izlerken. Geçmiş hayatlarında birbirlerine verdikleri sözleri tuttular en nihayetinde... Ben Yoo Jin Oh'un bir gün reenkarne olup, yeniden arkadaşlarını bulacağını düşünüyorum, o güne dek birbirlerinin anılarında mutlu mesut yaşamaya devam ettiler.




Çok severek izledim bu diziyi. Benim için şimdiden özel bir yer kazandı bu yapım. Oyuncular, dizinin atmosferi, müzikleri ve daha bir çok şeyi ile zamanın ötesinde bir yapım olmuş..

Bir dizi arayışında iseniz, bu diziyi şiddetler öneririm:)

Aslında daha fazla yazarım bu dizi için ama henüz diziye izlemeyenler için dizinin büyüsünü çok fazla bozmak istemiyorum. Dizinin OST albümü en az dizi kadar başarılı ve büyüleyiciydi. İçlerinden en sevdiğim olanı sizler ile paylaşmak istiyorum..


                                                         Satellite -SALTNPAPER


            Hoşçakal demek istemiyorum. Duymak istiyorum sesini rüyalarda. Gözyaşlarını görmek istemiyorum.. Görmek istediğim şey izlerin. Duyuyorum seni..


                        Dinlemediyseniz hala tüm albümü buraya linkini bırakıyorum..


                                                               Dizinin Fragmanı

    



Hepinize iyi seyirler dilerim..




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyond Evil Dizi İnceleme Yazısı

Mr Sunshine Dizi İnceleme Yazısı

Mr Queen vs Go Princess Go Karakter Karşılaştırma Yazısı